Önünden geçerken girişindeki kırmızı halılarından ve holünün ucunu görmeyi merak edip tekrar kafanızı uzattığınızda büyük camlarını farkedişinizden sonra, Duvara Karşı'nın da izlenmesiyle akılda kalan ve hep gidilmek istenen otel. Nedense otel gibi gelmez artık, klasik tabirlerden soğukluğunu arındırmış bir yapı gibi görünür.Tarihi dekorasyonunu daha yakından görmek, Birol Ünel'in çaldığı piyaonun kapağını aralamak, girişte hemen soldaki büyük aynadan kendine bakıp buraya göre çok aşırı, renkli giyinmiş olduğunuzu farketmek ve o anda yanınızda bulunan kafesteki papağının sizi gözlediğini farkedip bara doğru gidip yüksek taburelere oturmaya çalışıp bir çınla bir viski içmek isterdiniz eğer kalacak paranız olsaydı.
Ama üzülmeyin, oteli gezmek, görmek için orada kalmanıza gerek yok, sadece bakmak için geldiğinizi söylediğiniz anda size yardımcı oluyor hatta fotoğraf çekmek isterseniz size ışık ayarlaması yapıyorlar.Bu fırsatları yakalamış ve belgeleriniz elinizde çıkarken verdiğiniz pozları düşünürsünüz tabii en güzel hangisi çıkmıştır diye ve sonrasında yeni aldığınız ama eski olan fotoğraf makinenizin flaşının ancak şu anda bulunmayan bir pille çalıştığını ve içerisinin atmosferinden ötürü karanlık olduğu aklınıza gelir.Tab ettirdiğinizde nasıl olsa çıkmaz diyerek koridoru ışık olmayan bir yerden öylesine çekmiş ve o günden elinize sadece bu fotoğraf kalmış olabilir.Sorun değil.Bir dahakine kalmaya gidersiniz:)
Sinem
onlar ışık ayarlması yaparsa eski makinanızı değil, en azından fotoğraf çeken telefonunuzu yanınıza alın :)
YanıtlaSilBu vesileyle başta Rıfat Yılmaz olmak üzere, ışıkçısına, garsonuna, tüm personele çok teşekkür etmek istiyorum, bu fotoğraf imkanı sağlandığı için.
En azından bi kahve içmek için uğrayın sonra 2. kahveyi sorun etmeyin. isteseniz de ayrılamassınız