19 Kasım 2009 Perşembe

Sayı 2 : Adem!



Adem, Manisa’nın en şirin ilçesi Soma’da yaşayan 27 yaşında kendi halinde genç bir adamdı. 2 yaşına kadar annesinin memesinden ayrılamayan Adem’in 2,5 yaşında ilk söylediği kelime ise; doğduğu yerin hayatında bundan sonra ne kadar önem arzedeceğini gösterircesine “linyit” olmuştu. Kafasının çok hızlı çalışmaması, kelimeleri yanyana getirip de mecalini anlatabilmedeki başarısızlığı ve bünyesinde kendiliğinden varolan saflık nedeniyle çocukluğundan beri sosyal ilişkilerde sorun yaşamıştı. Kalabalıklarda unutulmuş veya görmezden gelinmiş, yemeklerin hep sonuna yetişebilmiş, oyunlara alınmamış ve hep ablalarının küçülen kıyafetlerini giymek zorunda kalmıştı.

Bu talihsizliği ve ezikliği ilk gençlik yıllarında da yakasını bırakmadı. Tuvalette gizli gizli sigara içmelere, okul çıkışı lise kapılarında kızlarla bakışmalara, akşamları kuytu köşelerde sidik gibi olmuş biraları tatmalara hiç çağrılmadı. Yaşıtları liseden mezun olup kimi üniversite için, kimi çalışmak için bu linyit kokan ilçeden çıktığında Adem, ölene kadar Manisa il sınırını kendi arzusuyla geçmeyeceğini çoktan anlamıştı. Alay konusu olduğu en keskin anısıyla barışıp, madende çalışmak için başvuru yaptı. Ancak liseden 24 yaşında mezun olması ve TSK’nın kapısına dayanması sebebiyle bu ilk ve en hevesli başvurusunda geri çevrildi. Hayatının tüm süreçleri gibi askerlik dönemi de olduğundan uzun sürdü ne yazık ki. Zorunlu ve gerekli hava değişimleri yüzünden 33 ay askerlik yapan Adem, Soma’da bir Mercedes-302’nin merdivenlerinden inerken cebinde 237 gram buzlu badem taşıyordu. 33 aydır binbir sıkıntıyla yaşadığı Ceylanpınar’da buzlu badem alışkanlığı sayesinde yüzü biraz olsun gülmüştü. Nedense?!

Döndüğü ilk akşam babasından nasihat dinlerken de bir yandan yine buzlu bademlerini yutuyor, bir yandan da kulağı babasında ama aklı her zaman olmak istediği madende hayaller kuruyordu. Ertesi gün, en sevdiği yavruağzı gömleğini giydi, evde halıya oturmaktan kıçı yer yer tüylenmiş siyah pantolonunu boydan boya 2 çizgi olacak şekilde ütüledi, göz kamaştıracak kadar beyaz çoraplarını gülümseyerek ayaklarına geçirdi, 563 gr buzlu bademini de ıslak ıslak avuçlayarak cebine doldurdu ve evden neşeyle çıkıp madene doğru yola koyuldu. 13 yaşından beri türlü sebeplerle kapısından döndüğü madene bu sefer kesinlikle girecekti. Bu kararlılığı madenin girişine kadar sürdü ama sigara molasında olan işçiler tarafından farkedilmeden içeri süzülemediği için beceriksiz cümleler kurmak zorunda kaldı. Yine de derdini anlatamadı, muhakkak linyite bulanmış elleriyle bademleri yutmak zorunda olduğuna kimseyi inandıramadı. İtiş kakış, madenden Salih ustanın görünmesine kadar sürdü. Salih usta nedense Soma’da Adem’i babasından bile çok koruyup kollardı, araya girip O’nu işçilerin arasından çekti ve madenden içeri soktu. Adem, sonunda cebinde buzları yarı yarıya erimiş bademler ve üzerinde en sevdiği kıyafetleri olduğu halde, karanlık bir yolda ilerlemeye başladı. Ciğerlerine sonuna kadar o mis gibi linyiti çekti.

Salih usta yanından ayrılıp onu bir köşede yalnız bıraktığında, Adem çoktan hayallere dalmıştı bile. Kendini bildi bileli olmayı en çok istediği yerdeydi. Kendi etrafında yavaşça dönüp, bu en az kendi hayatı kadar karanlık yeri hafızasına kazıdı. Artık madeni unutmayacağına ikna olduğunda da pantolonunu hafifçe yukarı doğru çekip, yavaş yavaş yere çömeldi. Simsiyah olmuş elleriyle kese kağıdının içindeki buzları kıra kıra bademleri atıştırmaya başladı. Bir süre sonra o kadar ne yaptığını bilmez bir hale geldi ki, bademlerin kabuklarını soymaktan vazgeçti. Arka arkaya 17 badem yutmuştu ki boğazında bir gıdıklanma hissetti. Öksürmeye çalıştı ama bu hamle daha da tıkanmasına yol açtı. Kese kağıdının içindeki artık rengi siyaha dönmüş buz parçalarından attı ağzına, bademin kabukları yemek borusuna iyice yapıştı. Onca şanssız gün, kılpayı kaza geçirmiş Adem, o gün o madende çok sevdiği buzlu badem yüzünden tam 7 dakika 33 saniye içinde gözlerinden yaşlar akıtarak can verdi. Cesedini ancak 13 saat sonra farkeden Salih usta, Adem’i sırtına alıp madenden çıkardığında, ağızdan ağıza dolaşan şu 3 cümle, Soma halkını kah güldürdü, kah hüzünlendirdi : Adem madene inmiş. Madende badem yemiş. Madem, Adem madende badem yemiş, bize neden getirmemiş?


Teşekkür : Bu iğrenç tekerlemeyi hayatıma katıp çok sevdiğim buzlu bademden beni bir anlık da olsa tiksindiren ama yazmama neden olup kendini affettiren, “insan” kelimesini küfür sayacağına inandığım hayvana teşekkür ederim!

Simsiyah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder